biraz cesaret alır mısınız?

 
 
Herkese, her şeye yetişmeye çalışma telaşımdan vazgeçeli uzun zaman oldu. Hayatta herkesin kendi sınavını verdiğini ve bunun önüne hiçbir gücün geçemeyeceğini kabullendiğim gün, vazgeçtim akan suların önüne bariyer kurmaktan. Ne olacaksa olsun, başıma, başına, başımıza ne gelecekse gelsin dedim. Gelsin, hayat bildiği gibi gelsin... durumu.
 
 

 
Hayat bir nebze daha da kolaylaştı tabii. Başıma ya da sevdiklerimin başına gelenlere; "vardır bir hayır" cevabını çok sık verir oldum. İçimden " Acaba bu sefer neyi gösteriyorsun, neyi öğretiyorsun hayat?" diyerek keyif aldığım bile oldu bu durumlardan. Oyun oynar gibi... Çocuk gibi...
 
Tavsiye ederim. "Ah başıma, vah başıma... Ne dertler geldi benim talihsiz başıma, bahtsızım, kadersizim..." vs diye dertlenmek yerine, bakış açınızı "Neyi öğretiyor hayat bana? Neyi göstermeye çalışıyor" diye değiştirip, sorun bir kendinize. İnanın, çok şey göreceksiniz.
 
Düşünüyorum da her şey olması gerektiği gibi oldu. Ama iyi, ama kötü. Başta kötü gelse de sonradan hep iyiye dönüştü, lehime dönüştü olaylar. Zaten hayatın her rengini kabulleneli de çook oldu.
 
Tam da bu dönemin keyfini sürerken, "çözdüm ben bu hayatı yaaa" diye artistlik çekerken, başka konular çıktı başıma. Bir şeylerin eksikliğini hissetmeye başladım. Kaybettiğim bir şeylerin... Eskiden var olan.
 
Okudukça, başıma dert açıyorum ben aslında. Ama seviyorum. Kendimle uğraşmayı da, hayata farklı açılardan bakmayı da, farkında olmayı da, okumayı da, araştırmayı da...
 
Şu aralar hayat ile konumuz "cesaret". Tabii ki işe Osho ile başladık. Bu gördüğünüz kitap, içinde çok şey barındırıyor.
 
 
 
Hani çocukken, bir sonraki adımı düşünmeden attığımız o adımlar var ya, neredeler hiç düşündünüz mü? Ben bu aralar çok düşündüm. "O eski halimden eser yok şimdi" naralarını çok atar oldum. Ne eksik, ne değişti derken... Doğru kelime karşıma D&R'ın tozsuz raflarında çıktı.
 
"CESARET"
 
Hayatınıza bir bakın bakalım. Siz de benim gibi bir adım atmayı çok isterken, "Neyse şimdi kalsın, illa ki vakti vardır, şimdi hiç gerek yok, sonra bakarım, sonra yaparım" dediğiniz çok oluyor mu? Bu; tahmin ettiğimiz gibi her zaman "erteleme" sorunu olmuyor. Nicedir "Erteleme" konusu ile uğraşırken, asıl mevzunun bu olmadığını sonunda anladım. Ertelemekten öte, daha derinlere inmem gerektiğini farkettim. Konunuz; iş olur, aşk olur, sosyal hayat olur, hobi olur, organizasyon olur, tatil olur, olur da olur. Mevzu ertelemekse, sorunu da çözemiyorsanız; sorun muhtemelen
 
"CESARET"
 
Hayata karşı cesaretimin kırıldığı nokta tam olarak neresi bilemiyorum henüz, belki tek bir nokta değil... Birikimlerle geldim buraya ama açıkçası kalmaya da hiç niyetim yok.
 
Korkaklar, cesaretsizler hatta çaresizler gibi yaşamayı da kendime yakıştıramıyorum tabii ki. "Cesaret" korkuya rağmen, riski göze almaktır, diyor Osho. Korkusuz olmak değil. Korkuya rağmen...
 
 Biz aslında tam da böyle doğmuştuk. Haydi yeniden keşfedelim şu cesareti, derim ben!
 
Buraya kitaptan bir alıntı koyuyorum. İsteyen alsın, düşünsün.
 
"Yaşlı bir ağaca bak. Yüz metre yüksekliğinde, üç bin yaşında. Ağacın varlığı bile güç yaratıyor, dayanıklılık ve kudret duygusu veriyor. Milyonlarca kök toprağın derinliklerine yayılmış durumda. Ve ağaç büyük bir ihtişamla ayakta duruyor. Mücadele ediyor, fırtınaya teslim olmak istemiyor. Ama büyük bir fırtınadan sonra devrildi. Öldü, artık yaşamıyor. Bütün gücü kaybolup, gitti. Fırtına her zaman daha güçlüdür. Çünkü fırtına bütünden gelir, ağaç ise bir bireydir.
 
Sonra, küçük bitkiler ve sıradan otlar vardır. Fırtına geldiği zaman onlar eğilir, fırtınanın yönüne doğru eğilirler. Ve fırtına onlara zarar veremez. en fazla üzerini temizler, hepsi bu. Fırtına dindikten sonra, küçük bitkiler ve otlar yeniden dikilirler. Bir otun neredeyse hiç kökü yoktur.
 
Büyük ağaç direnmeye, gücünü göstermeye çalıştı. Eğer, gücünü göstermeye çalışırsan yenilmeye mahkum olacaksın. Küçük otlar, eğilmeye hazırdır. Teslim olan birini nasıl yenebilirsin?"
 
Diyeceğim o ki, hayatın getirdikleri karşısında kalbimizin sesini tüm varlığı ile dinlemek "cesaret" ten geçiyor.
 
Hayatı kabul etmek, bazen olduğun yerde kalmak gerekiyor. Tüm bu kabulleniş ise önce "cesaret" istiyor. Adımlar sonradan geliyor.
 
Hayata dair öğrenecek çok şey var çok.
 
Keyifli okumalar.
Sevgiyle kalın.
:)

 

Hiç yorum yok:

Bunlar da ilginizi çekebilir

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...